34,5387$% 0.22
36,4532€% 0.26
43,6874£% 0.14
2.958,76%0,81
5.063,00%0,12
3366958฿%4.51588
12 Eylül 2023 Salı
Sınırların daha sıkı korunması, daha fazla insanın sınır dışı edilmesi…. Bunlar AB’nin iltica politikasının önemli parçaları. Ancak AB ülkelerinin düzensiz göçle mücadele yolları farklı.
AB Sınır Koruma Ajansı Frontex bu yıl Avrupa Birliği’ne (AB) gelen göçmen ve sığınmacıların sayısının artmasını bekliyor. Geçen yıl 330 bin düzensiz göçmen kayıtlara geçirilmişti. Bu, 2016 yılındaki sığınmacı akınından bu yana kaydedilen en yüksek sayı. Frontex, Akdeniz rotası üzerinden İtalya’ya gelenlerin sayısının bu yıl ilkbaharda üç kat artması gibi örneklerden yola çıkarak düzensiz göçte artış olacağını tahmin ediyor.
Bazı AB üyesi ülkeler ve üyelikten ayrılan İngiltere bu nedenle iltica süreci için yasa ve düzenlemelerini sertleştirerek insanları caydırmayı hedefliyor.
Almanya’da belediyeler şikayetçi
Almanya’da belediyeler, sığınmacıların barınmalarını temin etme ve ülkeye uyum sağlamaları sürecinde kendilerine aşırı görevler yüklendiğinden yakınıyor. AB içindeki iltica başvurularının dörtte biri Almanya’ya yapılıyor. Üstelik Almanya AB içinde coğrafi konumu nedeniyle sığınmacıların ilk geleceği ülke olamayacağı için AB hukukuna göre ilticalarda sorumlu ülke olmamasına rağmen. Federal hükümet ve eyaletler bu nedenle ülkeyi terk etmek zorunda olan göçmenlerin sınır dışı edilmesi ve sınır dışı öncesinde gözaltına alınmasına ilişkin düzenlemelerin sertleştirilmesinde uzlaştı. Ancak İçişleri Bakanı Nancy Faeser, düzensiz göçün zorlaştırılması için örneğin Polonya sınırındaki kontrollerin artırılmasına karşı çıkıyor. Sadece Avusturya sınırında, yani göçmenlerin Balkan rotasının son noktasında birkaç yıldır rastgele kontroller yapılıyor.
Ruanda’da iltica merkezi açılması
Fransa, Avusturya, Hollanda ve İngiltere gibi diğer ülkeler ise farklı yöntemlerle sığınmacı adaylarını caydırmaya çalışıyor.Birleşik Krallık örneğin sığınmacıları Ruanda’ya ya da başvuruları sonuçlanana kadar dev bir gemiye göndermekle tehdit ediyor.
Danimarka Ruanda’da bir iltica merkezi açma planlarında başarısız oldu ama buna rağmen hükümet son yıllarda iltica sürecini çok kısıtlayıcı önlemler aldı. Danimarka Almanya sınırındaki kontrolleri de yıllardır yapıyor. Danimarka’da şu an ayda 180 kişi iltica başvurusunda bulunuyor. Bu rakam geçen yıl ayda 4 bin ila 11 bin iltica başvurusu yapılan Avusturya’ya oranla çok düşük.
Deniz yoluyla Avrupa’ya gelenler
İtalya, Yunanistan, Malta, Kıbrıs ve Hırvatistan ve son dönemlerde Polonya gibi düzensiz göçmenlerin Avrupa’da ilk ayak bastığı ülkeler ise ülkeye girişi mümkün olduğunca zorlaştırmak istiyor.
Örneğin Yunanistan ile Türkiye arasından geçen Meriç Nehri gibi karadaki dış sınırlar kapalı. Geriye tehlikeli deniz yolculukları ya da sahte vize ile uçakla Avrupa’ya geliş seçenekleri kalıyor. Ancak AB içişleri bakanları düzenli olarak “dış sınırlarının korunması” kararı alıyor. İtalya da özel kurtarma gemilerinin sığınmacıları kurtararak karaya çıkarmalarını mümkün olduğunca zorlaştırmaya çalışıyor.
New York Times gazetesi ve insan hakları kuruluşları, Yunan, Hırvat ve Polonya sınır koruma memurlarının sık sık geri itme (pushback) yöntemine başvurduğuna dikkat çekiyor. Bu uygulamada, göçmenler bu ülkelerin sınırlarını geçtikten sonra sığınma başvurusu hakkı tanınmadan geldikleri son ülkeye geri gönderiliyor. İlgili resmi makamlar geri itme yönündeki suçlamaları reddediyor, çünkü bu geri göndermeler Avrupa ve uluslararası hukuka göre yasak.
Macaristan’da neden sığınmacı yok?
Macaristan hükümeti göçe hiçbir biçimde izin vermek istemediği yönünde açıklamalarda bulunuyor. Uygulamada resmi olarak geri itme yapıyor. Macaristan bunu yaparken 2015 yılında çıkardığı Acil Durum Yasası’nı gerekçe gösteriyor. Avrupa’daki mahkemeler bu uygulamayı “hukuka aykırı” şeklinde nitelendiriyor. Budapeşte hükümeti ise bu kararları göz ardı ediyor ve kendi açısından göçmenleri engellemeyi “başarı” olarak nitelendiriyor. Macaristan’da geçen yıl sadece 44 kişi iltica başvurusunda bulundu.
Avrupa Mülteci ve Sürgünler Konseyi’nin (ECRE) rakamlarına göre 150 bin kişi büyük bölümü demir tel örgülerle korunan sınırdan Sırbistan’a götürüldü. Macar hükümetinin bakış açısına göre bu caydırma etkisini gösteriyor. Bu nedenle de hükümet, göçmenlerin AB içinde dağıtılmasını veya göçmen alan ülkelere ek ödemelerin yapılmasını öngören AB sığınmacı hukukuna katılmayı anlamlı bulmuyor.
Libya üzerinden İtalya’ya gidenler
Libya üzerinden İtalya’ya gelinmesi ise Libya sahil güvenliğinin sıkı uygulamaları nedeniyle giderek cazibesini yitiriyor. AB Libya ile göçün engellenmesi için bir anlaşma sağladı. Libya ya da Tunus üzerinden İtalya’ya gelen göçmenlerin çoğu kuzeye doğru gidiyor. Sadece birkaç bini İtalya’ya iltica başvurusunda bulunuyor.
Polonya göçü engellemek istiyor
Polonya’da halihazırda göç konusu seçim kampanyalarında en fazla gündeme gelen konulardan biri. İktidardaki ulusal muhafazakâr PiS partisi iltica başvuruları çok düşük olmasına rağmen göçü engellemek ve Polonya’yı “korumak” istiyor. Avrupa Birliği İstatistik Dairesi Eurostat’ın verilerine göre bu yılın ilk altı ayında 2 bin 785 kişi Polonya’ya iltica başvurusunda bulundu. 38 milyon nüfusa sahip ülke için bu rakam oldukça az. Buna rağmen Polonya Başbakanı Mateusz Morawicki AB’nin ortak iltica politikası belirlenmesi için uzun vadeli reformlar yapılması planlarına karşı çıkıyor. Belarus sınırına tel örgü çekildi. Başbakan Morawicki AB düzenlemeleri için de bir referandum yapmayı planlıyor. Göçmenler Rusya’nın siyasi bir silahı olarak görülüyor çünkü Rusya göçmenleri Belarus sınırına gönderiyor.
Tartışmalı öneri
Almanya’da Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin parlamento grubu Genel Sekreteri Thorsten Frei’in Temmuz ayı sonunda dile getirdiği bir öneri tartışmalara neden oldu. Frei AB içinde teorik olarak güvence altına alınan bireysel sığınma hakkının kaldırılmasını ve bunun yerine göç kotasının getirilmesini önerdi. Frei, var olan sistemin adil olmadığını ve sadece refah içindeki insanlar ya da güçlü erkeklerin karmaşık olan AB’ye geliş sürecinin üstesinden gelebileceğini belirtti. Yaşlılar, hastalar, kadınlar ve çocukların ise Sahra Çölü’nü geçerek teknelere binip Avrupa’ya gelebilme şansının düşük olduğunu söyledi.
Mültecilere yardım kuruluşları AB’nin izlediği politikanın, AB’ye iltica başvurusu sadece AB toprakları içinde yapılabileceği için buraya gelişleri zorlaştırmaya hizmet ettiğine işaret ediyor. AB’ye gelmeyi başaran genellikle Avrupa’da kalabiliyor, hem de iltica başvurusu reddedilmesine rağmen. Sığınmacıların geldikleri ülkelere sınır dışı edilmeleri istisnai olarak uygulanıyor. Avrupa’ya gelebilen Suriye ve Afgan sığınmacıların yüzde 90’ının iltica başvurusu kabul ediliyor. Pakistan, Türkiye gibi ülkelerden gelenlerde ise durum tam tersine. Türkiye ve Pakistan’dan gelenlerin yaptığı iltica başvurularının yüzde 75’i reddediliyor. Ancak reddedilmesi bu kişilerin otomatik olarak geldikleri ülkelere gönderilmesi anlamına da gelmiyor.
Kaynak: DW Türkçe
Yunan yetkililer Türkiye’den Yunanistan’a, Meriç Nehri üzerinden 138 Suriyelinin kaçak geçiş yaptığını duyurdu. Atina Türkiye’nin bu geçişlere karşı önlem almadığını öne sürüyor.
Yunan Sınır Muhafızları ve kurtarma ekipleri, Türkiye’den aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu 138 kişinin Meriç Nehri üzerinden ülkeye giriş yaptığını bildirdi. Yunanistan devlet radyosu da, göçmen grubunun Meriç üzerinde, Yunanistan tarafındaki bir adada polis tarafından bulunarak güvenli bir bölgeye götürüldüğünü aktardı. Real FM radyosuna konuşan Sınır Muhafızları sözcüsü, kaçak göçmenlerin ifadelerinde Suriyeli olduklarını ifade ettiklerini bildirdi.
Sözcü, grubun içinde 18 yaşın altında 53 çocuk ve genç olduğunu dile getirirken, Türk yetkililerin bu kişilerin kaçak bir şekilde sınırı geçmelerini engellemek için hiçbir şey yapmadığını öne sürdü.
Meriç hattına 80 kilometrelik çit
Yunanistan hükümeti, Türkiye sınırından gelen kaçak göçmenlerin ülkeye girişini önlemek için bölgede halihazırda var olan 35 kilometrelik çiti 80 kilometreye çıkarıyor. Yunan yetkililerin aktardığı resmi verilere göre, Yunan Sınır Muhafızları geçen yıl Meriç üzerinden 256 bin kişinin kaçak geçişini engelledi. İnsan hakları örgütleri ise Atina’yı, daha iyi bir yaşam umudu ile gelen göçmenleri yasa dışı uygulamalarla, Türkiye’ye geri gitmeye zorlamakla; Avrupa Birliği’ni (AB) de, buna göz yummakla itham ediyor.
Yunan hükümeti ise, kendi sınırlarını ve dolayısıyla AB sınırlarını kaçak göçe karşı koruduğunu belirterek olası insan hakları ihlallerinin yetkili makamlar tarafından incelendiğini savunuyor.
Kaynak: dpa
1. Rakı – Ouzo – Meze Kültürü
Bizim rakı onlar da uzodur. İçimi daha rahat, tat olarak rakıya göre azıcık daha yumuşaktır, içki oranı da görece azdır. Rakı-balık ikilisi çok hoşlanılır. Bizdeki çeşit çeşit mezelerin hepsini Yunanistan’da görmemiz olasıdır ki adları da aynıdır.
2.Yemek Kültürü
Baklava bizimdi onlarındı absürtlüğüne hiç girmeden baklava, karnıyarık, kokoreç, börek ve daha nicesi aynı yemek kültüründen geldiğimizin delili . Bunun dışında yemek adları da neredeyse aynı; cacık-tzaziki, kadayıf-kadaifi, dolma-dolmaki, baklava-baklavas, biftek-bifteki gibi. Türk kahvesi ve Yunan kahvesi arasında hiçbir fark yok. Dünya üzerinde Türkiye’den sonra beyaz peynir bulabileceğiniz tek yer de Yunanistan ismi de ”feta”.Güzel bir gelenek olarak bir bizde olduğu gibi bir Yunan’a kapta yemek verirseniz o kap asla boş dönmez.
3.Halk Oyunları
Müziklerin neredeyse aynı olması millet oyunlarına da tesir etmiştir. Türkiyedeki halayın çok eşi orada “sirtaki” diye oynanır.Zeybek başka bir deyişle ”zeimbekiko”, ” tsifteteli” basitçe kavrayabileceğimiz üzere çiftetelli ile çok eşlik gösterir.
4.Müzik Kültürü
Kemençe, 1923 mübadelesiyle Yunanistan’a giden Rumlar tarafından başta Selanik olmak üzere Kuzey Yunanistan’da yer alan muhacir köylerinde kullanılmaktadır. İki ırkın ortak bir çalgıyı olmasından mütevellit çok iyi kemençe çalmaktadırlar. Bizdeki bağlamaya karşılık onlar da buzuki vardır. Bir Hayli ortak şarkı da vardır. Bizde Sezen Aksu orada Haris Alexiou bir çok şarkıyı hem Yunanca hem Türkçe seslendirmiştir.
5.Kahvehane Kültürü
Tavla oynayan, nargile içen, tavlayı yenilen bireyin koltuğunun altına sıkıştırmaya çalışan, bıyıklı, arda basılmış sivri burun kundura giyen ve sıkı durun elde de tespihleri olan külhanbeyi-kabadayı amcalar… Türkiye’yi anlattığımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Burası Yunanistan.
6.Misafirperverlik
Konuksever bir cemiyet olarak öğreniliriz. Yunan ulusu da aynı özelliği barındırır. En ehemmiyetli ortak özelliklerden birisidir. Her ülkede olan milliyetçilere denk gelmezseniz çok hoş ağırlanırsınız. Hatta Türk olduğunuz bilinirse daha bir torpilli olursunuz. Gittiğiniz mekanlarda ikramlarda bulunurlar, bir alkollerini içirmeden yollamazlar.
7.Konuşurken araya küfür sıkıştırmak
Makûs diyebileceğimiz ortak özelliklerden. Tepkilerinde bizimle aynı biçimde sık küfür kullanmaları samimiyet katsa da kasvet çıkarabilecek gidişatlar oluşturmuyor değil.
8.İki milletinde diğer tarafın kızları ve erkeklerini daha güzel/yakışıklı bulması
Biz kendi aramızda ‘Ulan Yunan kızları da ne hoş be’ diye muhabbet ederken, Yunanlar da kendi aralarında ‘ulan Türk kızları da ne hoş be’ diye muhabbet ederler. Bunun erkekli versiyonu için de aynı vaziyet geçerlidir.
Bizi ayıran yalnızca bir Ege Denizi’dir…
Baklava,kebab,kahve,müzik ve dans…Ege’nin iki yakasına konuşlanmış bu iki güzel ülkenin ortak noktaları bitmiyor ve bitmeyecek…
Bu kez konuların en kritiği ortak evet seçim…
Türkiye 14 Mayıs günü sandığa gidecek ve hiç bir aday %50’yi geçemez ise seçim ikinci tura kalacak ve bence seçimin kaderini ikinci tur belirleyecek olan gün 28 Mayıs Günü. Yunanistan’a geldiğimiz zaman durumlar pek farklı değil, 21 Mayıs’ta seçimler, nisbi seçim sistemi ile yapılacak. Bu nedenle birinci partinin tek başına hükümet kurabilmesi için oyların en az yüzde 45’inin alması gerekiyor.
Seçimler büyük ihtimalle tekrarlandığından ve 2 Temmuz’daki oylama “salt çoğunluk” sistemiyle yapılacağından, ikinci seçimde birinci partinin hükümet kurma şansının daha fazla olduğuna inanılıyor.
Peki Yunanistan Halkı, Türkiye’nin başında kimi istiyor? Türkiye Halkı, Yunanistan’ın başında kimi istiyor?
Bu soruların cevapları aslında çok net fakat yine de cevaplayacağım, Türkiye’nin gönlünde yatan isim, Türkiye’ye karşı geçmiş yönetiminde daha yapıcı ve ılımlı atmosfer oluşturan Aleksis Çipras, Yunanistan’ın kalbinden geçen isim ise son dönemdeki gergin ve dalgalı ilişkiler sonrası Kemal Kılıçdaroğlu… Bugünkü konumuz aslında tam olarak bu değil, bugünkü konumuz seçimlerin her ihtimaline karşı oluşacak tablonun ikili ilişkileri nasıl etkileyeceği konusu…
Senaryoların ilki: Miçotakis & Erdoğan
Mevcut iktidarların korunduğu bu senaryoda ilişkiler daha kötüye gider mi? Bu aslında bana pek gerçekçi gelmiyor, evet iki ülkede seçim yaklaştıkça tansiyonlar yükseldi ve şu an ilişkiler pek iyi düzeyde değil zaten. Olası bu senaryoda artık uzun bir süre oy kaygısı olmayan siyasiler, çıkarlarına yoğunlaşacaktır ve çok dostani olmasa bile bazı zorunluluklar aradaki buzları eritmeye sürükleyecektir.
İkinci senaryo: Miçotakis & Kılıçdaroğlu
Olası bu senaryoda tatlı sert bir ilişki bekliyorum. Bir tarafta Avrupa Birliği ile ilişkileri düzeltmek ve vize muafiyeti için söz veren Kılıçdaroğlu, diğer tarafta Avrupa Birliği’nden istediğini almış, diplomasinin adeta kurdu olmuş Miçotakis… Söylemlerin dosthane fakat diplomaside kıyasıya mekik dokunan bir dönem olacaktır.
Üçüncü senaryo: Çipras & Erdoğan
Aslına bakarsak daha önce yaşayıp gördüğümüz bir senaryo fakat ne o dönemin şartları global anlamda aynı ne de ülkeler bazında aynı şartlar var… Bu yüzden bu senaryoyu iki dönemde incelemek gerekecek. ilk dönem ikili ilişkilerin ve ticari ilişkilerin yükseldiği dönem (fakat seçim dönemine yaklaştıkça, iki tarafında kaygıları artacaktır) buna bağlı olarak aradaki tansiyonun tırmanacağı ikinci dönem…
Dördüncü senaryo: Çipras & Kılıçdaroğlu
Bu senaryo, Kılıçdaroğlu için tahmin edilebileceği gibi Miçotakis zaferinden daha kabul edilebilir. Tabii ki Miçotakis için de Erdoğan zaferinden daha kabul edilebilir. Elbette hiç bir şey kolay olmayacak fakat bu senaryo iki tarafın diplomasi çıkmazlarını aşma konusunda daha yapıcı olabileceğini düşündüğüm bir senaryo.
Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, iki ülkenin kaderini diplomatik ortaklıklar ve karşılıklı çıkarlar belirleyecek. Sadece iki ülke için değil Avrupa’nın kaderi için en iyi senaryo her sorunun masada çözülebileceği barışçıl bir ilişki olacaktır.
Taha Şereflioğlu
Gerek Ukrayna savaşını konuşurken, gerek Finlandiya ve İsveç özelindeki konularla bugünlerde gündemimizden asla düşmeyen NATO’da Türkiye ve Yunanistan’ın serüvenini kısaca değineceğim…
En başa dönmemiz gerekiyor,
Sovyetler Birliği’nin soğuk nefesini enselerinde hisseden Türkiye ve Yunanistan, 18 Şubat 1952 günü NATO’ya birlikte kabul edildiler… Türkiye ve Yunanistan, ittifakın kurucu 12 üyesinin ardından NATO’ya katılan ilk iki ülke olmuştu. Eski iki ezeli rakip artık iki müttefikti artık…
Bu iki ülke arasında artık yeni sayfa açılmıştı ve dostluk rüzgarları esiyordu taa ki tarihler 1974 yılını gösterene kadar.
Kıbrıs Barış Harekatı
1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na NATO’nun tepkisiz kalması üzerine Yunanistan, NATO’nun askeri kanadından çekildiğini açıklayarak tepki gösterdi.
Soğuk Savaş’ın kızıştığı bir dönemde Yunanistan’ın bu hamlesi NATO içerisinde tedirginliğe yol açtı ve NATO’ya geri dönmesi için ABD önderliğinde çeşitli adımlar atıldı.
Türkiye’nin milli deniz sınırlarında Yunanistan’ın hak iddia etmesi nedeniyle Türkiye bu girişimleri veto etti. Netice itibarıyla Türkiye’nin milli sınırlarını önceleyen politikası nedeniyle yapılan gayrı resmi müzakereler de herhangi bir sonuç alınamadı. Son olarak 1980 darbesinden hemen önce Türkiye’ye gelen ve içerisinde mevcut ABD Başkanı Joe Biden’ın da yer aldığı heyet, Türkiye’ye Yunanistan’ın NATO üyeliği noktasındaki tavrını değiştirmesi için baskı yaptı.
Nitekim 1980 darbesinden kısa bir süre sonra 20 Ekim 1980 tarihinde Türkiye’nin olumlu oyuyla Yunanistan tekrar NATO’nun askeri kanadına dahil edildi. Bir çok kez çatışmanın ve savaşın sınırından dönen bu iki ülke yine diplomasinin ve barışın kutsal dilini bulup müttefik oldular…
Taha Şereflioğlu
Siyaset Bilimci